70’lerde ve 80’lerde ilkokulda anlatılan bir hikaye vardı. Din Bilgisi veya Hayat Bilgisi gibi bir derste olabilir.
Sabah dükkanını açan esnaf gelen ikinci müşterisini siftah yapmamış komşu esnafa yönlendirirmiş. Bu hikayeyle herkesin geçimini sağlaması sağlandığı gibi dayanışma dersi verilir, sevgi ve saygı da yaygınlaştırılırmaya çalışılırdı.

Bir diziyi seyrederken geldi aklıma. Dizilerde ve filmlerde de dayanışma, eşitlik, insanlık gibi temalar işleniyor büyük çoğunlukla. Fırsat eşitliği, gelirin adil paylaşımı, ayırımcılık karşıtlığı gibi ne kadar yüce toplumsal değer varsa işleniyor.
Fakat nasıl oluyorsa oyuncu kadrolarında aynı yüzleri görüp duruyoruz. Bir oyuncu bir kere bir şekilde şöhret sahibi olduktan sonra çok daha iyi ücretlerle (ortalama gelir düzeyi ile karşılaştırılamayacak şekilde) yeni projelerde rol alıyor. Bu kadar çok konservatuarın, oyunculuk kursunun, dolayısıyla da oyuncunun olduğu bir ortamda büyük çoğunluk sırasının gelmesi için yıllarca bekliyor. Böyle geniş bir oyuncu havuzunda yüksek kabiliyetli oyuncu sayısında kıtlık yoktur herhalde.
Aynı kabiliyette fakat henüz şöhret olamamış bir oyuncuyu, üstelik çok daha ekonomik bir ücretle oynatabilcekken, şöhretli bir oyuncuyu, sadece daha çok para kazanabilmek için oynatıyorlar. Bu da acımasız piyasa koşullarıyla açıklanıyor. Film veya dizi ise ahlak dersleriyle dolu.
Borsa oyunu gibi… Ailece oynayabileceğiniz masum bir çocuk oyunu gibi. Gerçekte ise sadece bir kişinin kazanacağı, diğer herkesin kaybetmek zorunda olduğu, son derece acımasız bir düzene hazırlık oyunu.

Güzel bir yazı